(Agos 02.05.2008)
Bizim kasabadaki Ülkü Ocakları’nın bıçkın delikanlılarından biriymiş. Karısını dövmüş, yahut bıçaklamış, tam bilmiyorum. Hapishaneye geldiğinde, tavsiye üzerine, Susurlukçuların özel koğuşuna alındı. Sanırım hayatında o güne dek ulaştığı en yüksek mertebe, en büyük onurdu. Gelmeden tenbih etmişler, içeride o Ermeni var, ona da gerekirse haddini bildir diye. Kasılarak geldi, bunu da söyledi. Ama o ne? Susurlukçu abilerin o Ermeniyle aralarından su sızmıyor, her akşam beraber sofra kuruluyor, memleket meseleleri tartışılıyor! Afalladı, durgunlaştı. Susurlukçular çekip nasihat ettiler. Sevan Abi kültürlü adamdır, git konuş, istifade et dediler.
Ertesi gün bahçede yanıma aldım, bir süre sohbet ettim. Karısıyla sorunlarını analiz ettik. Taksiciymiş. Taksiciliğin etik kodunun zaafa uğradığından şikâyetçiydi. İnsanı insan yapan racondu. Racon bozulduktan sonra hayatın anlamı yoktu. Hak verdim. Sokrates de hak verirdi diye düşündüm.
Akşama baktım, bir karatahta bulmuş, isim listesi yazmış, başa beni koymuş. “Sen harbi taksiciymişsin abi” dedi. “Bilmeden sana haksızlık etmişim, o yüzden ilk sırayı sana yazdım.” Bir-birbuçuk ay boyunca o listeyi her gün yazdı, bozdu, gene yazdı. Her rastlaştığımızda korna sesi yaparak selam verdi.
Tahliyesinden önce Susurlukçularla beraber oturduk, konuştuk, akıl verdik. Karısını alıp bir gece bizim otelin balayı odasında kalmasını tenbihledim. Müjde sonradan çok söylendi ama bence doğru olan buydu. İçki içmiş, öbür müşterilerden yan gözle bakanlar olmuş.
Halâ iki-üç ayda bir uğrar, bir “ihtiyacım” olup olmadığını sorar. 19 Ocak 2007’den bir-iki gün sonra telefon etti, baş sağlığı diledi. Karısı ısrar etmiş, aramazsan ayıp olur demiş.
Geçen sene İsmail Türüt meselesi çıktığında da Taksici Turan’ı (ve ayrıca Laz Osman’ı ve saireyi) andım. Yasaklamak, asmak, kesmek yöntem midir diye ortaya soru attım. Pek duyan olmadı, galiba.
1 yorum:
Gerçekten gözlerim yaşardı.
Çok yaşayın.
Yorum Gönder