(Agos 26.12.2008)
Suriye’li Hıristiyanlara sorunca “Suriyeli’yim, Arabım” diyorlar. Aradaki fark bu. Başkasını bilmem ama ben “Türküm” demem, eğer çok üşengeç günümde değilsem. Ermeniliği o kadar önemsediğimden değil, tehdide boyun eğmeyi kendime yediremediğimden.
Saidnaya, Maalula, Şam’a yakın büyücek kasabalar. İkisinin de girişinde büyük birer Meryemana heykeli var. Selçuk’taki gibi sadece turistlerin gördüğü bir dağ kovuğunda değil, girişte, hükümet konağı ile şehir oteli arasında bir yerde. Karayollarının trafik tabelaları: sağa Mar Efrem ziyaretgâhı, sola Mar Toma kilisesi, ileriye, kasabanın üstüne kale gibi yükselen Bakire Meryem manastırı. Saidnaya’ya ne hikmetse bir tane de kocaman Sheraton dikmişler. Bütün çalışanlar Sofi, Circis, Evdokya, Luka, patronlar da öyle. Ama gittiğimiz gün bolca başörtülünün katıldığı bir Müslüman düğünü vardı içeride.
Halep’in en güzel meydanındaki heykel eski Maruni piskoposlarından birinin heykeli, cübbesiyle asasıyla, azametli. “Ceddülarab” veya ona benzer biri de olabilirdi, biz öylesine alışığız, ama değil. Gerçi etrafta yeterince Hafız heykeli ve Beşar posteri de var, o başka. Modern Suriye milliyetçiliğinin kurucularının birkaçı Hıristiyanmış. Şimdi adını hatırlayamadım, bir tanesinin ismini her şehirde caddelere vermişler, bizdeki Talatpaşa Bulvarı yerine. Mişel Aflak değildi tabii, o iktidardaki Baas partisinin kurucusu, sonradan gözden düşmüş, Irak’a sığınmış, anıtmezarı Bağdat’ta.
Orduda subaylar arasında Ortodoksu, Katoliği, Süryanisi varmış. Hatta bir tanesi generalmiş, göstermelik de olsa. Hükümette bir iki tane bakan da var galiba. Siyasi iktidarın Alevilerde olması önemli bir unsur. Sünni çoğunluğa karşı Hıristiyanları bir tür denge unsuru olarak kullanıyor olabilirler sanırım.
Ekonomik olarak Türkiye’den yirmi otuz yıl gerideler. Ama mesela Halep’e girer girmez “burası yaşanabilir bir şehir” duygusuna kapılıyorsun. İnsanlardaki güleryüzlü kalenderlik midir, kentin orasına burasına değdirilmiş ufak tefek sevgi işaretleri midir, nedir bilmem. Muhtemelen hayaldir, yaşanmaz aslında. Ama bunca senedir Urfa’ya, Mardin’e gider gelirim, mesela oralarda bir an bile böyle bir duygu geçmemiş içimden. İnsanın ruhunu büzüştüren o katı bağnazlığı, esas Anadolu’daki kadar olmasa da, alttan alta hissedersin.
Vecdi Bey’in söylediği herhalde budur. Bak Türkiye ne güzel “millet” olmuş, Suriyeliler daha becerememişler, yazık.