3 Ocak 2009 Cumartesi

Nemrut Dağının sahibi

(Agos 21.03.2008)

Ali Nesin, Mutlu, Müjde, bir de ben, Tatvan’daki Nemrut Dağında piknik yapalım dedik. Sene 2005, ortalık iyi kötü sakin görünüyor. Yoksa 98-99’da tam burada İtalyan turistleri kaçırmışlardı. Önce zirveye çıktık. Gelmişken gün batımını da görelim dendi. Bir yanda krater gölü, zift yeşili, öbür yanda deniz gibi Van Gölü: akıllara ziyan bir manzara.

Krater gölünün kenarında eskiden bir-iki uyduruk çayhane vardı, yıllar önce Osman’la, sonra Gabriele ile gelmiştim. Tabii yıkılıp gitmişler, ama birinin ocağı duruyordu. Hava iyice karardıktan sonra ateşi yakmayı becerdik. Türkiye’nin en ıssız yeri olmalı. 2500 metre rakımda, 6-7 kilometre eninde dev bir çanak. Yanardağın içi.

Ne olduğunu anlamadan gecenin içinden 7-8 kişi beliriverdi. Yamuk tipli adamlar, üstlerinde parka, ellerinde piyade tüfekleri, insanı kör eden projektörleri açtılar. Hot zot emirler, Kimsin! Eller yukarı! Böyle durumda işin can alıcı noktası soğukkanlılığını korumaktır. “Hele indirin bakalım şu aletleri” diye buyurduk. “Kör müsünüz, rakı içiyoruz!” Anlayalım dedik, hangi tarafsınız. Korucuymuşlar. Ayrıca bu dağın sahibi olan aşiretmişler. Gecenin bu saatinde ateş görünce akılları çıkmış. Terörist olamaz diye mantık yürütmüşler, ama başkaca anlam da verememişler. Buyur ettik. Görevdeyken içki içemezlermiş. “Başlatma şimdi göreve,” dedik. Şef, biraz tereddütle, bir kadeh almayı kabul etti. Gençler hala bekliyor, tüfekleri indirme emri verilsin diye.

Aşiretin başıymış. Esasen buralı değilmiş, Mutki’liymiş. Bunu duyunca bende hatlar karıştı. “Mutki’liler Zaza olmaz mı?” diye sordum. Öyleymiş, tabii, kendi de Zaza’ymış ama aşiret Kürt aşiretiymiş. Kendi her iki dili iyi bilirmiş, ama bunlar Zazaca bilmezmiş. Zaten, laf aramızda, Kurmancilerin aklı pek her şeye ermezmiş. Kadehler ikilendi. Adamlar etrafımızda çember oluşturup oturdular, saygıyla dinliyorlar. Bir türlü anlamamışlar, gecenin köründe burada ne yapıyoruz diye. Bir şey değil, gece xort inebilirmiş. Bende jeton düşmedi, “xort nedir?” diye sordum. “Canım xort işte, xozuları kapar hani” diye anlattılar, Türkçeleri kıt diye özür dileyerek.

Sonradan biz bize kaldığımızda “xort, xort” diyerek gülmekten geberdik.

Hiç yorum yok: