Askerdeyken epeyce serserilik ettik, iyi de eğlendik. Tümen komutanı elebaşılarından altı-yedi kişiyi çağırdı. Hazrol, rahat faslından sonra sıkı bir fırça, ne vatan hainliğimiz kaldı ne satılmışlığımız. Şimdi olsa herhalde post-modern de derdi.
Bana döndü, küçük dağları yaratmış olmanın verdiği özgüvenle “Sen Das Kapital’i okudun mu?” diye sordu. Okudum komutanım dedim. Sonra herhalde vaziyeti kurtarmak için, “cahil kalmamak lazım” gibi bir şey geveledim, hani bilimsel merak, başka bir nedeni yok gibisinden. Büsbütün köpürdü. Tahsilimizi sordu. Arkadaşlardan biri Amerika’da matematik profesörü, biri Alman Yeşillerinin siyasi danışmanı, biri 6-7 sene yatmış bir Dev-Yolcu. Ben siyaset bilimi okuduğumu söyleyince, “söyle bakalım bir dahaki seçimde ne olacak” diye sınavı sürdürdü. Sene 1986. “Süleyman Demirel başbakan olur” dedim. Film orada koptu. “İyice aptalmışın sen” diye höykürdü, tükürük saçarak. Hepimizi huzurundan kovdu. Türk Ordusu’nun iki kez devirdiği adam mı başbakan olacak?
Bir hafta sonra tümen askeri mahkemesi Ali ile beni “emre itaatsizlik” suçundan tutukladı. Aziz Nesin ortalığı velveleye verince eli daha artırdılar. Askeri isyana teşvikten 24 sene, komünizm propagandasından 7,5 sene, Türklüğe hakaretten 6 sene, savcı allah ne verdiyse dayadı. Rahmetli babam benden habersiz ricaya gitmiş, paşa onu da hakaretle kovmuş. Neyse, işin içine basın girdi, uluslararası akademik çevreler girdi, Turgut Özal sağolsun ilgilendi, üç ay sonra bizi saldılar. Paçayı öylece kurtardık.
Yıllar sonra Karadeniz kitabını yazarken dayanamadım, paşaya bir-iki dokundurdum. Dedeleri vaktiyle Trabzon valisi olmuş, 1841 Laz isyanını bastırmışlar, arada Lazistan’da taş üstüne taş bırakmamışlar. Bolaman’daki güzelim konak da Haznedaroğulları’nındır. Yarısını bir kardeş yıkıp Laz Palas yapmış, öbür yarısı Yusuf Paşa’nınmış, harap duruyor. Bunları yazdım.
Birkaç ay geçti, bir email. Sevan Bey ne güzel yazmışsınız, ama Laz isyanı öyle değilmiş şöyleymiş, kitaplarımı pek beğenirmiş, acaba Bolaman’daki konağı butik otel yapabilir miymişiz, falan filan. İmza: Em. Tümg. Yusuf Haznedaroğlu.
İnce bir cevap yazdım, medeni cesaretine saygı duyduğumu belirttim. Tanışıyor muyuz? diye cevap geldi. 40cı Piyade Tümeni günlerimizi anımsattım. Hayal meyal hatırladı galiba, ya da öyle görünmek istedi. Ne yapıldıysa görev uğruna yapılmış, hep iyiniyet varmış, koşullar gerektirmiş.
Yazışmayı ısrarla sürdürdü. Brezilya’dan kart attı. 2001’de ben gene hapse girince Müjde’yi telefonla aramış, uzun uzun dertleşmiş, nasıl yardımcı olabileceğini sormuş.
Bunlar emekli olunca normal insana dönüşüyorlar galiba, geç meç.
Gerçi “normal insan” nedir, onu da bilsem...
1 yorum:
Neguzel yazilar bunlar, cok tesekkur ederim Sevan Bey.
Yorum Gönder