30 Mayıs 2008 Cuma

Çukurca kaymakamı

Hakkari’den Şırnak’a geçeceğiz, geç de kalmışız, ama Çukurca levhasını görünce dayanamadık. Irak sınırının tam üstünde, memleketin son ucu. İsmi de aldatıcı: manyak dağların en dik yerine taraça gibi kondurulmuş bir dağ köyü.

İlçeye girer girmez bir araba dolusu sivil yolumuzu kesti, Emniyet’e buyur ettiler. Alışık olduğumuz şeyler, sorgu, sual, kimlik tesbiti. Bizim ekip de kuvvetli: Ali Nesin profesör, Mutlu meşhur gazeteci, Müjde ile ben malum. Emniyet Müdürü ayrı misafir etti, gene aynı sorular, aynı cevaplar. “Şimdi kaymakam bey de sizi görmek ister” dedi. İtiraz hakkımız var mı? Yok. Ağır silahlı tim eşliğinde kaymakamlığa geçildi.

Kaymakam saçı jöleli, jön bir tip. Hoşbeş, çay kahve faslı icra edildi. Vakit geçiyor. “Hadi bize müsaade” dedik. Olmazmış. “Kusura bakmayın, misafirimizsiniz.” Tutuklu muyuz? Yok, haşa. Ama bu saatten sonra salamazlarmış, güvenlik müvenlik. Resmi konukevi biraz konforsuzmuş ama ne yapalım, orada kalırmışız. Biraz daha deşince dilin altındaki bakla çıktı. Kaymakam bey iki senedir bu Allahın cezası yerdeymiş, eşiyle çocukları da burada değil. “Kırk yılın başında sizin gibi adamlar gelmiş, salar mıym?” diyor. Bizimkiler topu bana attılar. “Bir koşulla kalırız,” dedim. “Kravatınızı çıkaracaksınız, o zaman olur!”

Kaymakamlık rezidansına geçildi. Sofra kuruldu. Malum muhabbet, AB ülkeleri vatanımızı el altından bölmeye çalışıyormuş. Bizim o projeyle alakamız ne, meraktan çatlıyor. Ben de dilimi tutamadım, TC’nin güvenlik politikası göründüğü kadar gerizekâlı mı yoksa az da olsa bir mantığı var mı bahsini açtım. Ortam gerilir gibi oldu: işin ucunda resmi konukevinden başka konukevine yatay geçiş ihtimali de var. Neyse rakı sağolsun. Korucu fıkraları anlatıldı. Pekekeci hikâyeleri dinlendi. Herkes herkesi tanırmış, sonuçta. Kasaba kulübünde oynanan bir tür ölümcül briç partisi gibi geliyor kulağa.

Yatma saati geldi. Konukevine gitmemize içi elvermemiş, kendi evinde boş iki oda varmış, orada yatmamızda ısrarcı oldu. Mutlu o saatten sonra daha köşesini yazacak, eşofmanı giydi laptopun başına oturdu. Kaymakam bey de pijamalarını giyip kanapeye kuruldu. Eh Mutlu o tarihte bağlantısız, güzel de kız. İster misin? Onlar salonda sohbeti sürdürürken biz içeride mavrayı koyulttuk. Ciddi değil tabii, Mutlu duysa öldürür.

Sabah kahvaltıdan sonra salındık. Şırnak’a dek, Allah bilir, 8-10 defa daha durdurdular. Kaymakam Bey’in selamını ilettik, geçtik.

Hiç yorum yok: