31 Ekim 2008 Cuma

Tanzot’ta yobazlık dersi

Tanzot köyüyle 1987 Kasımında tanıştım. Gabriele ile Artvin’de kalıyoruz, Alman televizyonuna bir belgesel hazırlanacak. Sezon bitmiş, hava soğuk, Karahan Otel bomboş. Bizden başka bir tek eski bakanlardan Hasan Bey var dediler. Tanıştık, iki günde kaynaştık. Seçim kampanyası için o köye gidiyormuş, “Gelin sizi de götüreyim” dedi. Kalktık gittik.

Resmi adı Aydınlık'mış: cennetten bir köşe. 1400 metre rakımda yemyeşil güzel bir çanak. Arkada çayırlar, ormanlar, karlı sıradağlar. Önde bin yıllık kale. Bütün evler ahşapla kerpiç, eski zamandan kalma, dantela gibi işli. İsviçre halt etmiş.

O heyecanla Yavuz Karahan’a anlattım. O da düşünmüş taşınmış “burada kış sporları olur” diye karar vermiş. Aradan iki-üç ay geçti, kış ortası telefon etti. “Sevan Bey sen yabancı basını tanırsın.” Ee? Erzurum’daki beden terbiyesi müdürlüğünden kayak temin etmiş, basın mensuplarını misafir etmek istermiş. Neden olmasın, harika! Üç günde yirmi kişilik grup oluştu. Kimler yok ki? Rahmetli Jean-Pierre Thieck, le Monde’dan. Hugh Pope, o zamanlar çiçeği burnunda Wall Street Journal muhabiri. Bizim Thomas Goltz. BBC’nin adamı, The Times, Reuters, AFP, Sovyet basınından biri, herkes geldi. O hafta Türkiye’de darbe olsa maazallah dünyanın haberi olmaz!

Artvin’den minibüslerle yola düşüldü. Dağlar, vadiler, kanyonlar aşıldı. Kar tutmuş tingirdek yollardan Ardanuç Boğazı’nın düz duvarına tırmanıldı. Davul zurnayla karşılandık. Bele kadar kara batmış yoldan yukarı mahalleye yürüdük. Yanımızda otelin adamları, eski filmlerdeki zenci kuliler gibi, sırtlarında kolilerle sofra servisleri, yatak takımları taşıyorlar. Şarap bardağı da varmış, beyaz ayrı, kırmızı ayrı. Oflaya puflaya taşıdıkları büyük sandık nedir diye sorduk. Alafranga tuvalet imiş. Misafirler alışık değildir, bir yerleri incinir diye düşünmüşler.

Bir hevesle herkes kayaklara yumuldu. Ama pist yok, teleferik yok, elalemin mısır tarlasında ne kadar kayabilirsin ki? Az sonra grubun yarısı köylülerle domuz avına gitti. Öbür yarısı bize tahsis ettikleri yüz yıllık ahşap konakta pokere daldı. Konağın alnındaki yazıt silinmiş, ama Ermenice olduğu anlaşılıyor.

Birkaç kişi köyü keşfe çıktık. Kilise 1848 tarihli, bir zamanlar belli ki oturaklı bir binaymış, şimdi çöplük, çatı gitmiş, içeriyi pıtrak dikeni bürümüş. Köylüler toplandı. Ahkâm kestik, “Şunu temizleyip onarsanız hani turistler beğenir gelir resim çeker…” Maksat Aydınlık köylüsünü aydınlatmak!

Yaşlı bir amca kafa salladı, kesin bir dille itiraz etti. Burası tekin değilmiş, olmazmış. "Vay cahil yobaz" diye düşündüğümüzü çok belli ettik herhalde ki anlatma ihtiyacı hissetti. Harp zamanında Ermenilerin hepsini bu kiliseye doldurmuşlar, ateşe vermişler. Daha düne kadar yerden yanık insan kemikleri çıkarmış.

Yeminle söylüyor ki köylü yapmamış, Halit Paşa’nın askeri yapmış. Ama köylüden de katılanlar olmuş, belki. 1915 değil, 1918 Mayısı olmalı.

Hiç yorum yok: