Ağtamar’da kilise ayini yapılması münasebetiyle Agos’tan
arkadaşlar epeyce Van’a gidip gelmişler, eşrafından valisine kadar bir sürü
insanla sohbetleri olmuş. Söz birliği etmişçesine hepsi aynı mevzuya gelmiş.
Ermeniler bizim canımızdır, ciğerimizdir, öz kardeşimizdir, gitmeleri kötü
oldu. Size burada arazi verelim, tatil köyü kurun. Diasporanız gelsin, bizi
kalkındırsın. Biz burada define aramaktan yorulduk, kendileri gelse daha kolay
olur.
Bu sonuncusunu söylememişler tabii, ama arif olan anlamış.
Bizimkiler İstanbul’a dönünce düşünmüşler, taşınmışlar, memlekette bu işi yapacak bir tane deli var
diye karara varmışlar. Anlattılar. Olur dedim. Gençlerden Aris’i yanıma aldım,
atladık Van’a gittik. Senelerden beri muhayyilemi kurcalayan bir yer var. Gölün
güneyinde, adına Deveboynu dedikleri yarımadanın üzerinde, deniz kıyısında,
akıl almaz güzellikte, ıssız bir çanak. Arkada, külah gibi sivri bir dağın
tepesinde Aziz Tovmas manastırı, en az 10. yüzyıldan kalma. Önde, ileride,
Ağtamar görülüyor. İki üç kilometre ötede Kanzak adlı Kürt köyü var, ortaçağ
kıvamında. Dağlar heybetli; biraz yukarı çıkınca Sipan dağının heyula gibi silueti
de beliriyor. “Burası olacak” diye deklare ettim. Meğer Sarkis abinin de
hayalinde aynı yer varmış. Van’da tanıdığımız genç bir gazeteci arkadaş “size
kimsenin bilmediği gizli bir yer göstereyim,” dedi. Onunki de aynı yer çıkmasın
mı?
Bildiğin tatil köyü olmaz, dedim, bu yerin ruhuna ihanet olur. Hem Ermeni’nin zengini akılsız değil
ki, neden parasını buraya gömsün? Burada gerçek bir köy kuracağız. Yüz yıl önce
nasıl kurmuşlarsa aynen öyle kuracağız, aynı mimariyle, aynı malzemeyle, aynı
teknikle. Düz toprak dam olacak, davar da olacak, tezek de olacak. Tamamen
gönüllülük esasına dayalı bir proje olacak. Dünyanın her ülkesinden gençler
gelecek, onbeş gün, bir ay, inşaatta çalışacak. Yeterli sayıda ev yapıldıktan
sonra Kanzak köyü halkıyla bir şirket kurulacak, hayvancılık ve bağcılık
yapılacak. Yanısıra kültürel etkinlikler yapılır, konferans panel manel olur,
yöreye biraz hayat gelir. Etrafta Ermeni tarihine ve kültürüne ilişkin bitmez
tükenmez malzeme var, yedi günlük gezi programı yapsan az gelir. Eh, bir miktar
turist de gelse fena olmaz, gelir getirir.
Maksat ne? Bir, dünyaya saçılmış Ermenilere, anavatanla duygusal
bir bağ kurabilecekleri bir odak noktası sunmak. Gençlerin unutulmaya yüz
tutmuş bir hayat tarzıyla tanışmasını sağlamak. İki, Türk tarafına güzel bir
jest yapma fırsatı vermek. Hem “gel
birader bura senin de memleketin” diye yorumlanabilecek şık bir hamle, hem
kimsenin onuru zedelenmiyor, özür dilenmiyor, kim kimi kesti bahsi açılmıyor.
Üç, Van ahalisiyle bir bağ kurmak, onlara dostluk eli uzatmak. Bir taşla üç
kuş.
Ayrıca köy kurmanın kendisi güzel iştir, yapan bilir.
Van’da eşraf ve ayandan beş on kişiyle görüştük, hepsi heyecan
gösterdi. Kalkınma fonundan para da veririz, iş makinası da veririz, Anıtlar
Kurulunu da şey ederiz, otelimde bedava misafir ederiz, lafı mı olur? Ama
dedik, bu iş Devlet meselesi, başbakanla el sıkışmadan olmaz, öbür türlü
bürokrat tayfasının ödü kopar, taş koyarlar. Ali’yle beraber kalktık Ankara’ya
gittik. Başbakanın yakın danışmanlarından biriyle konuştuk. Beğendi, teşvik
edici şeyler söyledi, iş biraz daha olgunlaşınca Tayyip Bey’le randevu sözü
verdi. Tanıdık birkaç milletvekiliyle, partililerle filan görüştük, hepsinin
yüzünde gülücükler. Meğer memlekette herkes Ermenilerin böyle şeyler yapmasını
istermiş, iyi mi? O bir şey değil, ben bunca senedir alışmışım her yaptığım
işte Devlet’le didişmeye, ister misin
şimdi Devlet bize arka çıksın? Vallahi ambale olurum, ne yapacağımı
şaşırırım.
Arada bir Toronto, bir Paris turu attım. Oradaki aklı başında
Ermenilere konuyu anlattım. “Oğlum saf mısın, sizi ham yaparlar” deyip
acıyanlar oldu gerçi, ama genelde herkes fikri beğendi. Aris Fransa’nın büyük
kentlerinden birinin belediye başkanıyla konuşmuş. Adam meğer Van kökenliymiş,
şehrin bütün gençlerini oraya yığarım
yeter ki isteyin demiş. Bu iş olacak galiba.
Olmadı. Feministlere takıldı.
Bize kurumsal bir çerçeve lazım dedik, Hrant Dink Vakfı’ndan daha
uygunu olmaz. Aris’le gittik, şık bir sunum yaptık: bütçesi şu, takvimi şu,
potansiyel kaynaklar şunlar. Sizden para filan istediğimiz yok, isminizi koyun
yeter. Biraz düşünelim dediler. Allah sizi inandırsın, tam üç ay kıvrandılar,
cevap bile veremediler. Çok güzel proje ama bizi aşar. Nesi aşar? Şey, karşı
çıkanlar var. Kimmiş karşı çıkan? Eee, fikir iyi ama Sevan Nişanyan olmaz
diyorlarmış. Nedenmiş o? Mmm, feministler filan Nişanyan’a karşıymış, o adam
şöyle böyle diyorlarmış. Peki feministleri kim ipler? Öyle deme Sevan, önemli
onlar...
Yavaşça, Van balonunun gazı kaçtı. Aris başka işlere daldı,
ortadan kayboldu. Projeyi sevenler di’li geçmiş zamanda cümleler sarfetmeye
başladılar. Bizim cemaatten pek kimse tanımam, o güne dek fazla bir ilişkim
olmamış, bu saatten sonra kapı kapı dolaşmak içimden gelmedi. Nazar Büyüm “gel”
dedi, “bütün vakıf yöneticileriyle bir toplantı yapalım.” O da bir başka
alıngan meczuptur. Şirince’ye geldi, bir şeye kızıp kavga etti, küstü gitti.
Konu öylece kaldı.
Feminizm zararlı bir ideolojidir diye boşuna demedim herhalde
bunca yıl.
3 yorum:
Keşke vazgeçilmese bu projeden?
Müthiş bir proje olacakmış, yazık olmuş.
Yalnız üstad, olayı feminizm üzerinden
açıklamana katılamadım. Olmamış orası, bence
zorlama olmuş.
Evet, bence de anlamsız tepkileri ve hala
uzatmaları ama yine de femenistlik üzerinden çakmak ikna edici değil.
Sevgiler, saygılar.
A.A. Taşcıyan
Bu projeden vazgeçmemelisin babo..Emek kısmında gönüllü lazım olursa amelelerden biri hazırç
Yorum Gönder