Kemaliye’de sordum, yok öyle yol dediler. “Ya varsa” ihtimali daha cazip geldi. Haritada var görünüyor: Munzur Dağının güney omuzundan Dersim'e gizli arka kapı! Amundsen’in Kuzeybatı Geçidi kadar heyecan verici!
İlk 20-25 kilometre berbat, belli ki geçen yazdan beri geçen olmamış. İnsan da yok. Birinci dağı aştıktan sonra iş zorlaştı, sonunda saplanıp kaldım. Geri yürümek delilik; ileride Başbağlar diye bir köy görünüyor, arabayı bırakıp oraya yürüdüm. Garip bir yer, metruk, evlerde bir sürü kurşun deliği; bir de hayvani anıt dikmişler, vatan-millet. Üstelik yol burada pat diye bitiyor. Derenin üstünde Ermenilerden kalma taş köprü varmış, uçurmuşlar. Bir patika buldum, düşe kalka bir sonraki köye yürüdüm. Orada, neyse, üç-beş ihtiyar vardı. Uzaydan gelmiş gibi karşıladılar. “Keşke dün gelseydin” dediler. Minibüs haftada bir gelirmiş. Başpınar’dan minibüsçü Esat arandı. Binbir naz niyaz, gelmeyi kabul etti. Yol 45 dakikaymış, arabası olan başka meskûn yer yokmuş.
Yolda sohbet ettik. Cesaretime şaşkındı. Yol tabii ki yokmuş. Arabam da söylediğim yerde olamazmış, çünkü oraya araba çıkmazmış. Bu dağların arkası komple terörist yatağıymış. Başbağlar köyünü nasıl bilmezmişim, 92’de teröristlerin 33 kişiyi öldürdüğü yermiş. Düşündüm: Anadolu’nun en derin fay hatlarından birindeyiz. Öbür taraf Alevi, Kürt. Bu taraf Türk, Sünni, hem de çok. Savaş ruhu bıyıklarına yansımış. Sevan dikkat!
Başpınar, eski Vartenik, vaktiyle mamur bir yermiş belli. Şimdi 250 nüfus kalmış. Tabii yılın olayı oldum. Ordudan emekli antika bir Unimog bulundu; mazot tankı tamir edildi. Dağlardan 100 küsur kilometre dolanıp araba kurtarıldı. Akşama doğru Başpınar’a dönüldü. O saatten sonra gitmem sözkonusu bile değilmiş. Misafir edeceklermiş. Hem, komple mecnun değilsem, bu dağlarda ne işim var hele bir anlatmalıymışım.
Şirince’de oturduğumu söyledim. Orada Ermeniler varmış diye duymuşlar, televizyonda görülmüş. Benden başkası yok dedim. Gerilim arttı. Vartenik’in anlamını merak ederlermiş. Söyledim. Pek inanmadılar, Kıpçak Türkçesi olması gerekiyormuş, kaymakam bey demiş. Ama benim açıklamam da daha mantıklı gibi geldi. Kaçınılmaz konu açıldı. Denenmiş gambitten girdim: sadece bir kişi bile haksız yere zulme uğramışsa Türklerin özür dilemesi gerekmez mi? Biraz kem küm, sonra hak verdiler. Demek buralarda insanlık daha ölmemiş dedim. Zannederim dönüm noktası buydu, güvensizlik bulutu yavaşça dağıldı. Mevzu derinleşti. Hıristiyanlık mı iyidir Müslümanlık mı konusu açıldı. Baktılar takım açık veriyor, cami hocası da evinden çağrıldı. Normalde kahve dokuzda kapanırmış. Yattığımızda bire gelmişti.
Sabah muazzam bir kahvaltı hazırlamışlar: ballar, kaymaklar, küflü peynirler, börekler, çörekler. Arabayı da çocuklar yıkamış. Öpüştük, ayrıldık. Birkaç gün sonra televizyonda Ahmet Hakan’ın programına konuktum. Başpınar’ın insanlarına bir selam ilettim. İzlemişlerdir, umarım.
2 yorum:
Yorum Gönder